I. OTURUM: "KADININ BAŞARISI"
Oturum Moderatörü :Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur
PANELİSTLER:
AK Parti Gaziantep Milletvekili, AK Parti Kadın Kolları Genel
Başkanı Fatma Şahin,
TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı, Hey Group Ceo Aynur Bektaş,
Malkan Makine Genel Müdür Yardımcısı Mutlu Alkan Kütüklüoğlu,
TOBB Kahramanmaraş Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı, Creation by Nazlı Ceylan Yönetim Kurulu Başkanı Nazlı Ceylan Balduk Kurtul.
Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur: (Oturum Moderatörü)
Hepinize iyi sabahlar. Bugün burada güneş yok. Ben güneşli havayı severim. Puslu havalarda hep mutsuz oluyorum. Kapalı mekanlardaki konuşmaları da dinlerken de umutlu olmaya devam ediyorum. Hiç kimsenin moralini bozma niyetinde değilim ama burada bir şeyi çok beğendim: İş’te Kadın. Kadın hep işte olmalı. Kadın sanatta olmalı, kadın eğitimde olmalı. Kadın her yerde olmalı. İşte dünyanın battığı, çıktığı her şeyin alt üst olduğu bir ortamda G 20 zirvesini izliyorsunuz herhalde. İzleyeceksiniz. Çarşamba günü Londra’da çok önemli bir toplantı oldu. İngiltere Başbakanı dünyanın bütün yoksul ülkelerini toplamış G 20 öncesi anlamaya çalışıyor. Yoksul konuşacak hali yok ki. Biz de yoksuluz. Sermaye yok. Dolayısıyla kadınlar olarak da bugünkü dünyada zaten yokuz. Dolayısıyla içinde yaşadığımız sıkıntıda bizim çok katkımız yok diye düşünüyorum. O yüzden bu salondaki kadınlar yüz yıl sonra bu dünyayı yönetenler olmayı başarırlarsa biz görmeyeceğiz ama bizden sonra gelecekler daha mutlu olacaklarından eminim. Şimdi burada çok değerli katılımcılar var ve süremiz belli. Bu süre içerisinde tabii ki Fatma Hanım siz hem Türkiye’de hem de bölgede bambaşka yolculuğa çıktınız. Açıkçası kendi hayatınıza ilişkin bu başarıda, bu yolculukta bu salona vereceğiniz, sizi mutlu kılan en önemli duygu nedir bunu anlatır mısınız?
AK Parti Gaziantep Milletvekili, AK Parti Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Şahin:
Çok teşekkür ediyorum. Hepinize hoş geldiniz diyor, saygıyla selamlıyorum. İlk olmak hem özeldir, hem kutsaldır, hem de çok zordur. Ben Gaziantep’in ve bölgenin ilk kadın milletvekiliyim. Fatma Şahin olarak hata yapma lüksüm olmadı. Hep şunu ortaya koydum; en zor şartlarda, en bunaldığım şartlarda benden sonraki kadınları düşündüm. Bizim bundan sonra Fatma Şahinlerin sayısının artması gerektiği hedefini koymamız gerekiyordu ve bu dönem Gaziantep’ten 7 AK Parti milletvekili içerisinde Kadın Kolu Başkanımız ikinci milletvekili olarak parlamentoya geldi. Bu dönem Doğu ve Güney Doğu bölgesindeki kadın milletvekili sayımızı 7’ye çıkardık. Yani ilktim, ilk olarak kalmadım.
Hep bana şunu söylediler. Doğru zamanda doğru yerde olduğunuz için tesadüfen parlamentoya gittiniz. Ama bunun arkası gelmeyecek dediler. Biz bunu söyleyenlere bunun arkasının geleceğini gösterdik. Ama şunu görmemiz lazım. Ben mühendisim ve 15 yıl özel sektörde çalıştım. Siyasetle özel sektör birbirine çok benziyor. Rekabet üzerine kurulmuş bir alanda var olmamız gerekiyor. Kadın kişiliğimizi kullanırken kadını ön plana çıkarmamız gerekiyor. Yani kadın milletvekili olarak önce milletvekili olup sonra kadın olabilmeyi, önce milletvekili olabilmek için de erkek arenada emniyet ve liyakat yönünden var olmayı başarmanız gerekiyor. Biz Aynur Bektaş Hanımefendi ile bunu örgütlü bir hareketle başardık. Eğer biz bundan sonra alanda görünür olacaksak, karar alma mekanizmasında çok daha fazla olacaksak, önce örgütlü olmamız gerektiğine inanmamız gerekiyor. Kadınların birbiriyle olan dayanışması, el ele vermesi ve hedef koyması, yani burada zincirin halkalarını iyi oluşturmamız gerekiyor. Önce şuna inanmamız gerekiyor. Kadın harekatı ülkenin demokratikleşme harekatıdır, çağdaşlaşma harekatıdır. Eğer biz Avrupa Birliği yolculuğuna çıkmışsak ve ilerlemeye çalışıyorsak bu kadınsız olmaz. Bunun yolu, kadını bütün karar alma mekanizmasına taşımadan geçer. Biz Cumhuriyetin kuruluşunda, Atatürk’ün meclisinde yüzde 4.4’ü yakalamış ve dünyaya örnek olmuş bir ülkeyken neden 80 küsur yıl sonra yüzde 9’dayız. Bunun cevabını çok iyi görmemiz lazım. Parlamentoyu besleyen damarların tıkanık olduğunu görmemiz gerekiyor. Parlamentoyu besleyen damarlara baktığımız zaman en önemli şey; güçlü sivil toplum. Güçlü sivil toplumda kadın sivil toplum örgütünün gücünü ben biliyorum. Parlamentoda yasa çıkarken nasıl mücadele edildiğini biliyorum. Ama biz artık kadın sivil toplum gücüyle beraber karma komisyonlarda, Ticaret ve Sanayi Odalarında, güçlü odalarda kadın gücünü görmek istiyoruz. İşte Kahramanmaraş’ta arkadaşlarımızın başardığı gibi. Bunun önemi şu: Yarın öbür gün iki sene sonra genel seçimlerde parlamentoya gittiğiniz zaman en önemli damarlardan biri bu. Güçlü sivil toplum, güçlü kadın harekatının önünde hiçbir lider, hiçbir siyasi parti duramaz. Önce biz gücümüze inanacağız. O mücadeleyi ortaya koyacağız.
Bir diğer konu ise Yerel Yönetimler. Gelişmiş ve çağdaş ülkelere bakıyorsunuz kadınlar çok güçlü. Biz Genel Merkez olarak bir yıl önce bir hedef koyduk. Siyaset yerelde başlar, kalkınma yerelde başlar dedik. Bugün bizim belediye meclis üyeliğinde kadın aday sayısı eğer 1650’ye ulaştıysa kesinlikle tesadüf değil. Hadi gelelim, şuraya 3. sırada, şuraya 6. sırada kadın aday koyalım diye bir dert yok. Bu bir mücadeleydi. Biz bu mücadeleye bir yıl önceden başlamıştık. Eğer yarın genel seçimde Kahramanmaraş’ta bir kadın milletvekili olacaksa, Kahramanmaraş’taki kadın milletvekilini besleyen damarı açmamız gerekiyor. Güçlü sivil toplum dediğimizde bugün Aynur Bektaş Hanım aslında kendi ve ekibi ile bir tarih yazıyor. Ben Gaziantep’te milletvekili olduğum zaman hep Ticaret Odamızın, Sanayi Odamızın çok güçlü olduğunu söyledim. Ama yönetimde hiç kadın yoktu. Kadın milletvekili çıkaran bir şehrin, odalarının yönetiminde kadın olmaması bunun bir tıkanıklık olduğunu gösteriyordu. İşte bugün bu harekatla, Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığı’nın Anadolu’da örgütlenmesiyle bu damar açıldı. Ben inanıyorum bu güç 2 yıl sonraki genel seçimlerde o kadar güçlenecek ki, artık siz lütfen demeyeceksiniz. Sizi seçecek olanlar size lütfen diyecek. Bu hale gelecek.
Ve yerel yönetimler. Dedik ya siyaset yerelde başlar, kalkınma yerelde başlar. Çağdaş ülkelerde kadınların yerel yönetimlerdeki oranı; yüzde 40. Önce kadınlar geliyor kendi mahallesinde kendi yerelinde yetişiyor. Orada ciddi anlamda gücü elde ediyor. Çünkü orada da yasal olarak ve mali olarak yerel yönetimler çok güçlü. Burada gücünü kanıtlayan, varolan kadınlar, kendini genele taşımak için çaba sarf etmiyor. O kadar doğal şekilde yolu açılıyor ki, o yoldan gitmeye başlıyor. Şimdi biz bunun da en önemli mayasını oluşturduk. Şimdi bakın geçmiş dönemde belediye meclis üyelerinde partimizden 300 kadın varken, bu rakam 1650’ye yükseldi. Bunun 1200’ü muhtemelen seçilecek. 1200 kadın alana inecek ve mücadele edecek. Sonuçta bu alanda hiç kimseye gümüş tepside bir şey sunulmasını beklemesin. Hayat bir mücadele. Bu makamlar da bir mücadele alanı. Ama önce mücadeleyi kendi içimizde hissedeceğiz. Önce karar vereceğiz. Bu mücadelede ben var mıyım? Önce buna inanacağız. Özgüveni kendimizde oluşturacağız. İkinci aşama dediğimiz erkeklerin zihinsel dönüşümünü beraberce besleyeceğiz. Bu tek başına olacak bir şey değil. Önce kadınlarımız buna inanacak, örgütlenecek. Ondan sonra erkek alanda varolabilmek için erkeklerin o zihinsel dönüşümünü başarmamız gerekiyor. Sayın bakanımız İmran Aykut aramızda. Çalışma Bakanlığı yapmış çok güçlü bir kadın. Bunu nasıl başardı? Merhum Turgut Özal döneminde seçilen ilk bakan. Çalışma Bakanlığı gibi erkek olduğu alanda gitti ve Bakan oldu. Çok da başarılı oldu. Onun için TOBB Kadın Girişimciler Başkanımızın konuşmasında dikkat çektiği bir husus var. İnanmak lazım. İşin en önemli kısmı bu. Bir şeyi başaracaksak önce inanacağız. Hedef koyup yılmadan, darılmadan duygusallığa kapılmadan yolumuza devam edeceğiz. Biz kadınlar alanda çok kırılganız. İlk denemede bakıyoruz olmuyor bu iş bana göre değil deyip vazgeçiyoruz. Böyle bir şey yok. Erkekler bunu bir futbol oyunu gibi, takım oyunuyla götürüyorlar. Amaç gol atmak. Gol atmak için orada nasıl bir oyun gerekiyorsa, nasıl takım oyunu gerekiyorsa bunu başarmamız gerekiyor. Bunu bilimsel olarak kız çocukları hep bebekle oynuyor, büyüyor tekil oynuyor. Paylaşımda erkekler bunu çok daha iyi başarıyor. Siyaset ekiple yapılıyor, paylaşımla yapılıyor. Sonuç odaklı yapılıyor. Ve bizim o duygusallığımızı, kırılganlığımızı kendi içimizde yenmemiz gerekiyor. Biz yolda Kadın Kolları başkanımızla gelirken, yaşadığı sıkıntıları anlattı. Ben başkanıma bu yolda geriye dönme yok, geriye bakma yok, enerjimizi oralara harcama da yok, hep öne bakacağız dedim. Koyduğumuz hedefe ulaşacağız. Büyük fotoğrafı unutmayacağız. Büyük fotoğrafta şu var: Biz eğer AB üyesi olacaksak, Cumhuriyetin 100. yılında 2023’te tam kalkınmış, tam demokratik, tam evrensel hukuk kurallarıyla yönetilen ülke olacaksak, bu bizsiz olmaz. Ve biz yüzde 50’yiz. En büyük denge kadın dengesidir. Buna inanmamız lazım. Ve biz o kadar psikolojik zorlukla savaşıyoruz ki, o kadar gözükmeyen alanlarla uğraşıyoruz ki. Şimdi konuşmaya geldiği zaman Valim gibi, başkanım gibi düşünen erkek sayısı o kadar az ki. Bakıldığı zaman diyorlar ki hiç problem yok. Tabi ki gerekli. Ama son karar alma mekanizmasına gelindiğinde iki erkek diğer erkeği tercih ediyor. O zaman son karar alma mekanizmasında bir kadın olacak. Bu harekatın önemli olduğuna inanan kadın olması gerekiyor. Biz bunu bu şekilde başarmak zorundayız. Bizim yolu ve yöntemi iyi görmemiz lazım. Mücadele alanını iyi görmemiz lazım. Biz bunun başardık. Şimdi 1650 kadın belediye meclis üyesi adayımızdan kendilerini iyi yetiştirmelerini ve genele taşımalarını istiyorum. Eğer genel tercih değilse Belediye Başkanlığına yönelsinler. Kadın Meclis üyelerimiz ben bu işi çok iyi yapıyorum, Belediye Başkanlığı yapabilirim diyerek yeniden alanlara inerek mücadelesine devam etmesi gerekiyor. Benim şu gördüğüm fotoğraftan, Kahramanmaraş’ın bir kadın milletvekili kesin gerekiyor.
Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur: (Oturum Moderatörü)
Bir şey çok önemli. İnanmak. Siz altını ısrarla çiziyorsunuz tabi İmren Hanım, İmren Hanımı da çok yakından izledik ancak Aynur Bektaş da çok inanmıştı. Kendisiyle ilk karşı karşıya geldiğimizde ilk yayına çıkacaktı. Ve ilk yapmak istediği şey kadınların esnaf olma, kadın emeğinin kayıt içine alınması projesiydi. Ben de gelin bu derneğin başına geçin, mikro kredi araştırmalarına çok değer verdiğim Alev Alatlı ile siz bir bağlantı kurun. Buradan başka bir açılım gelecek. Gerçekten Aynur Hanım, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin (TGSD) başına geldi. Sonra sessizce, ama hiç yorulmadan koşuyor. Ben daha çok koşacağınıza inanıyorum. Daha önemli bir yolcuğunuz başladı. Buyrun.
TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş:
Teşekkür ederim. Ben TGSD başkanı oldum. Ama o kadar korkuyorum ki; çünkü dernekçiliğe yeni başlamışım. Daha yönetimde yedeğim, sora asil oldum. Ama asil olurken de başkan Umut Oran ile pazarlık ettim. Hem beni asil üye yapacaksın, hem de başkan yardımcısı yapacaksın. Peki dedi. Daha sonra 3 sene yaptıktan sonra ayrılıyordu. Herkes kimin başkan olacağı konusunda erkeklere bakıyordu. Şimdi ilk başkan seçildiğimde Meliha Hanım beni televizyona programına çıkardı. Benim elimde bir sürü oya ve dantel vardı. Ne yapacaksınız onu dedi. Bende bizim sektörde en çok kadın çalışıyor, işte bu emekleri ortaya çıkarmaları için bir yasa gerekiyor dedim. Sağ olsun Fatma Şahin de bana bu konuda çok destek verdi. Yasayı o teklif etti. Bütün bakanlılarını topladı ve hepsiyle tek tek konuşarak yasayı çıkardı.
Eğer kadın isterse ve bulunduğu yerde gözünü daha yükseklere dikerse, hedeflerini büyük tutarsa başaramayacağı bir şey yoktur. Tabi ki fırsat eşitliği çok önemli, yasalar önünde, kağıt üzerinde eşitiz. Hatta ilk bakışta kadınlar lehine görünen yasalar bile var. Hatta bu yasaların ikisi beni rahatsız ediyor. Mesela kadın evlendikten sonra tazminatını alıp işinden ayrılabiliyor. Bu yasanın hala devam ettiğini öğrendim. Ben kalkmış olarak biliyordum. Böyle olunca evlenen kadına kocası baskı yapıyor. Gel 6-7 sene çalışmışsın birikmişin var. Al onu gel diye. Hakikaten bu yüzden eşini işten çıkaran erkekler var. Bu beni çok rahatsız ediyor. Kadını lehine görünse de çalışma hayatını engelleyen bir yasa diye düşünüyorum. İkincisi de yasalarımızda yeni emeklilik yaşı biliyorsunuz. Evde bakıma muhtaç çocuğu olan kadın 58 yaşında emekli olabiliyor. Ama burada da kadına bir rol veriyor. Tabi ki anneyiz, tabi ki çocuklarımıza bakacağız. Ama neden babayı da 58 yaşında emekli etmiyor. Anne mi bu çocuğu dünyaya getirdi? Sadece o mu bakacak? Bu da beni rahatsız ediyor. Baba da 58 yaşında emekli olsun. İkisi bir o çocuğun gelişmesine katkı sağlasınlar diye üşünüyorum.
Şimdi başarı hikayesinden daha ziyade artık hepimiz biliyoruz, istersek her şeyi yapabiliriz. İşte TOBB’taki olay. İşte Nazlı Ceylan Balduk Kurtul’un bugün burada neler yaptığı ortada. Önümüzdeki günlerde Samsun’a gideceğim. Burada kurulumuz 80 kadına hasta bakımı eğitimi aldırmış. Tabi burada Oda Başkanımız, Üniversitemiz, destek vermiş. Eğer biz bu kurulu yaşatacaksak, Valilimiz, Belediye Başkanımız, Üniversitemiz ve Oda Başkanımız çok önemli.
Kuruldaki kadınlara hep ayrı bir kurul olmadığımızı söylüyorum. Biz yönetime girmek istiyoruz. Biz anne, hala, teyze olalım. Zaten öyleyiz de. Artık biz her şeyden önce bir işvereniz. Birçok insan çalıştırıyoruz. Yönetim bizim de hakkımız. Biz de yönetimde olmalıyız. Buradan hareketle artık haklarımızı kendimizi koruyarak istediğimiz yere gelebiliriz. Yasaları bilmiyoruz. Nelerden yararlanabiliriz maalesef bilmiyoruz. Bizim kurulumuz bu konuda eğitim çalışmaları yapacak. Sizleri bilgilendirecekler. Bu eğitimlere katılmanız çok önemli. Önce sizleri bilgilendirecekler ki, kendi mahallenizde, kendi şirketinizde oradaki kadınlara birer rol model olun.
Benim büyük bir girişimci olduğumu söylüyorlar. Ben dün 28 kadının özellikle 81 yaşındaki kadının, bir babaannenin mikro kredi alarak, hayvan aldığını, bu krediyi ödemek suretiyle tekrar tekrar alarak torunlarına baktığı gördüm. Ve ben dedim ki; sen de girişimci diye geçiniyorsun. Asıl girişimciler Anadolu’da. Neden? Mecbur olduğu için girişimci oluyor. Keşke girişimcilik devlet politikası olsa. Keşke okulları açılsa. Keşke girişimcilik için büyük yatırımlar yapılsa da büyük girişimciler ortaya çıksa. Keşke bankalar; Ayşe Hanım, Fatma hanım gelin size kredi verelim, teminat da istemiyoruz dese. Keşke kadınlarımıza 6 ay kira almıyoruz, şunu sana kiralık verelim dese. Avrupa’da bu imkanlar var. Girişimci kadın girişimci olabilmek için imkanı bulabiliyor ki önünde her zaman bir set var. Ama mikro kredi ile başlayan kadınlar var. 3 çocuğu olan ve eşi böbrek hastası olan bir kadın aldığı mikro krediyle bakkal açmış. Diğeri açtığı bakkalda ne alırsan 1 TL diye köşe açmış para kazanıyor. Bir diğeri gelinlik mağazası açmış. Ne hikayeler var. Aranızda da böyle kadınlarımız var. Ama bundan
sonrasında ne alabileceğimizi lütfen araştıralım. KOSGEB kredilerinden, hibe kredilerinden, İŞGEM kredilerinden, ABİGEMlerden, AB fonlarından yararlanın. Tek yapacağınız şey şu. Kapıyı çalacaksınız. Her yere girip istediğiniz şeyi soracaksınız. Herkes de size cevap vermek zorunda, görevli. Yasa var çünkü. Hiç bir şeyden korkmayacaksınız. Yeter ki, öğrenme arzunuz olsun. Ne yapabileceğinizi düşünün, bunları yapın.
Biraz da ekonomiye değinmek istiyorum. Baktığımız zaman sanayi endeksi çok kötü. Her sektörde bir düşüş var. Kahramanmaraş’ın 2008 yılında 400 milyon dolar ihracat yaptığını öğrendim. Nüfusa göre düşünüldüğünde çok iyi bir rakam. Hakikaten Kahramanmaraş tekstilde artık bir markadır. Bugün yurt dışından gelen herkes Kahramanmaraş’ı bilmektedir. Bize gelen müşteriler ilk olarak Anadolu’da fabrikanız var mı? diye soruyor. Bunu yabancılara söylemeyi başardık ya, Anadolu’yu bir marka yaptık ya bu beni çok gururlandırıyor. Bizim Anadolu’da sanayiyi daha da geliştirmemiz lazım. Sanayi kullanma kapasite oranı çok düştü. Bunun en önemli nedeni de yüzde 50 iç pazarın durgunluğu. Yüzde 30 da ihracattan geliyor. İç pazarı canlandırmamız için lütfen biraz moral. Parası olan da harcamıyor. Bakın aşırı tasarruf ülkeyi geriye götürür. Daha önce biraz tasarruf edin, para harcamayın bir köşeye koyun derdik. Aman bugünlerde bunu yapmayın. Para harcamamız lazım. Piyasaya çıkarak canlandırmamız lazım. Eğer siz 5 kuruş alışveriş ederseniz, iş kadınlarına bu 10 kuruş olarak geri dönecektir. Siz harcamazsanız kimse harcamaz. İç piyasayı canlandırmalıyız ki kapasite kullanımı artsın, işsizlik artsın.
Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur: (Oturum Moderatörü)
Evet çok güzel. Buradan çıkınca biraz alışveriş yapmaya gideceğiz. Biz bir televizyon programı yapıyoruz. Bütün ev hanımlarına, iş kadınlarına, emeklilere, işçiye, işsize bilinçli yatırımı ve tasarrufu öğretiyoruz. Niye? Çünkü önümüzde Japonya gibi bir örnek var. 1985’ten bu yana Japonya durgunlukta. Dünyanın en zengin ülkelerinden ikincisi. Onlar bir türlü bu durgunluktan çıkamıyor. Nedeni, Japonlar para harcamayı sevmiyor. Temel sorunları bu. Türkiye’nin de kaynak problemi var elbette. Ama Türkiye’nin kayıt dışı kaynağı çok güçlü. Bunun altını çizelim. Dolayısıyla Türkiye yüzde 35 ihracat, yüzde 65 iç pazar odaklı büyüyen bir ülke. Bu yüzden tüketmek zorundayız. Alışveriş yapmak zorundayız. Tabi Mutlu Hanıma da sözü verirken, o şanslı bir kadın. Çünkü aileden sanayici ama bu şansı siz nasıl kullandınız? Nasıl erkeklerle yarışta kendi farklılığınızı ortaya koydunuz.
Malkan Makine Genel Müdür Yardımcısı, TOBB İstanbul KAGİK Başkan Yardımcısı Mutlu Alkan Kütüklüoğlu:
Öncelikle Kahramanmaraş benim sevdiğim kent. Kendimi memleketimde hissediyorum. Çünkü ben ütü makineleri imal ediyorum. Konfeksiyon sektörü bizim müşterilerimiz. Kahramanmaraş’ta da çok sayıda müşterimiz var. Bu nedenle onuncu gelişim. Bu toplantının çok başarılı organize edildiğini gördüm. Bunda emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.
Ben şanslı bir kadınım. Ama bu şans durduğunuz yerde gelse, siz üzerine bir şeyler koyamıyorsanız bu şansın başarıya dönmesi mümkün olmuyor. Türkiye’de aslında birçok fırsat mümkün olabiliyor ama bu fırsatı değerlendirebilmek ve bu fırsatın gerektirdiği şekilde işin içine emeğini koyabilmek lazım. Bunu kadınların en iyi şekilde yapabilmesine doğru gidiyoruz. Bu da beni umutlandırıyor. Şanslıyım derken, evet ben sanayici bir ailenin kızıyım. Üstelik muhafazakar yapıda bir ailenin kızıyım. Ama yolu kapatılmış kadınlardan değilim. Yolu açılan kadınlardanım. Ben ilk yurt dışı gezisine gittiğimde 12 yaşındaydım ve hazırlık sınıfı öğrencisiydim. Sadece 6 ay İngilizce eğitimi almıştım. Almanya’da bizim sektörün en önemli fuarına götürülüp fuarda bırakıldım ben. Fuarda standları gez dolaş bakalım dendi. Ben hala o gün orada tanıştığım Güney Afrikalı bayiimle çalışıyorum. Çok miktar mal satıyorum. Aslında şans buradan başlıyor. Ama bunun üzerine ne koyduğumuzun doğrudan alakası var. Ben prensip ve sistem olarak çok çalışmanın gücüne ve ekip çalışmasına inanan biriyim. Şirkette çalışmaya başladığımda iki yıl ailenin kızı olduğum ilan edilmedi. Ve her bölümde çalıştım. Arkadaşlarla makine servisine dolmuşla gittim. Ben makine tamirine kadar bilirim. Tüm muhasebe departmanında çalıştım. Sekretaryada çalıştım. Hatta ilk başladığım zamanlarda 10 parmak daktilo öğrenmem istenildi. Ben sekreterlik yapacağım neden 10 parmak daktilo öğreneyim dedim. Ama şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki, bir gün içinde, laptop, Blackbery ile sürekli iletişim halindeyiz. Bir insan 2 saat raporlamasını yapıyorsa ben bir saatte bitiriyorum. Yani birçok şeyin ufku önümüze kondu ama bunların doğru şekilde koordine edilip, doğru şekilde çalışılması da yolu çok açtı. Sağ olsun Aynur Bektaş Hanım ilk TOBB Kadın Girişimciler Kurulu oluşturulduğunda benim de üst kurula üye olmamla ilgili görüştüğümüzde sosyal sorumluk işine de ehemmiyet veriyorum ama işime nasıl yetişirim diye düşündüm. İşleri ve sosyal hayatı dengede tutma konusunun ehemmiyetini hayata uygulamaya çalışıyorum.
Türkiye’deki esas yaklaşım biçiminin yaptığımız iş her ne olursa olsun, bu işi iyi yapmakla mükellefiz. Ben şirkette de özellikle üzerinde durduğum, bütün çalışma arkadaşlarımla sürekli konuştuğum ve kendi hayatımda da vazgeçilmez prensip edindiğim şey her ne yapıyorsam, hakikaten hakkıyla ve çok iyi yapmak. Bunun mümkün olduğunu görebiliyoruz.
Seçimler konusunda ticaret odası seçimlerine şirket olarak hazırlandık. Aslında bu seçim sistemine itirazım var. Bu dönemde de mühim olan şeyin sistemlerde bir yenilenme olması gerektiğine inanıyorum. Aynı zamanda TOBB İstanbul KAGİK Başkan Yardımcısıyım. Ticaret Odası bünyesindeyiz. Bu dönemin en mühim konularından biri bu seçim sisteminin gözden geçirilmesi. Evet, yetki belgeleri topluyorsunuz, meclis üyesi olabilmek için insanlardan sözler alıyorsunuz. İnsanları kovalıyorsunuz. Ama sektör sorunları böyle bir sistemden seçilmişlerle ne kadar çözümlenir dönüp bir bakmak lazım. Biz şirket olarak kuralları da bildiğim için kurallara göre hazırlandık. İşte 400’e yakın yetki belgesi aldık ve kazandık. Ben tercih etmiş olsaydım İTO Meclis Üyesi olarak burada oturuyor olacaktım. Ama iş hayatım ve diğer sosyal dengeler nedeniyle buna vakit ayırmam mümkün olmadığı için fırsat gibi görünen şeyi ben teptim. Ama burada birçok kadın arkadaşımın Ticaret Odasında, Sanayi Odasında görev alabilmesi için yüreklendirilmesini yaptım. Bir ekip kurduk. Bu ekip çalıştı. Çok sayıda kadını bu yerlerde temsil edilsin, sorunların çözümüne katkıda bulunsun diye cesaretlendirdim. Katkı da sağladım ama netice eskiye göre iyi ama yeterli değil. Sebebi aslında oyunun kuralları. Kuralları doğrulaştırmadığımız müddetçe, bu kurallarla oynayıp içeri girmediğimiz müddetçe bu kuralları değiştirmemiz mümkün değil. Dolayısıyla daha fazla cesaret, inanmak ama elini de taşın altına koymak gerekiyor. Siyasette, ticarette, sosyal girişimcilik ve sorumlulukta biz kadınlar bazı zamanlarda tembel kalıyoruz. Evet, yapılsın ama bir başka kadın yapsın. Biz yapalım, biz talip olalım. Biz de elimizi taşın altına koyalım. Başkasının yapmasını beklemeyelim. Eğer talep edersek ve bu talep doğrultusunda gerektiği şekliyle çalışırsak, elimizi, yüreğimizi ortaya kor, cesur da olursak, bu işler yapılabiliyor ve üstelik konjonktür de buna çok müsait. Kadının her konuda yükselmesine uygun bir dönem içerisindeyiz. Hem siyasilerin düşünce yapısı değişiyor, hem aynı zamanda AB sürecinde mecburen aradaki büyük açık mutlaka kapatılmak durumunda. Dolayısıyla bunu iyi değerlendirip daha fazla talepkar ve bu talep doğrultusunda da daha çok çalışkan olmamız gerekiyor. Biz bunu kendimiz istemeliyiz. Başka kadınlara yükü yıkmamalıyız. Çok teşekkür ederim.
Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur: (Oturum Moderatörü)
TUİK’in son verilerine göre Türkiye’de 41 bin kadın sanayi sektöründe çalışıyor. Şimdi sözü bir işveren kadın olan Nazlı Ceylan Balduk Kurtul’a veriyorum.
Creation By Nazlı Ceylan Yönetim Kurulu Başkanı ve TOBB Kahramanmaraş Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nazlı Ceylan Balduk Kurtul:
Ben ilk olarak bir şey söylemek istiyorum. Biraz önce sayın milletvekilimiz kız çocuklarının bebeklerle oynadığını söyledi. Ama ben küçükken bebek yerine futbol oynuyordum. Çocukları biraz erkek gibi yetiştirmek sözü ne kadar doğru tam bir şey söyleyemiyorum.
Daha önceki bir konuşmamda bir arkadaşımın sözünden bahsetmiştim. Hedef belirlemek, gerçekleşeceğine inanmak ve bunun için ter dökmek. Ve sonuçta başardım demek. Sizi dinledikten sonra benim ufacık bir başarım var. Ama ufak da olsa başardım demek çok güzel bir duygu. Bir şeyleri başarırken size destek verenlerin olması çok önemli. Benim şansım, vizyon sahibi bir baba anneye sahip olmam. Evliyim ve eşimin de destek olması çok önemli. Bizler şanslı insanlarız. Ama önemli olan şanslı olmayanlara ulaşmak. Gerçekten girişimcilik ruhu taşıyıp da evlerinde oturan birçok kadın var. Hedefimiz de onlara rol model olmak. Hedef belirlemek çok önemli. Önünüze hedef koymak, başarıya ulaşmayı sağlayacaktır. Biz bir yıl önce işimizi kurduk. Annem iş kadını oldu. Bir yılda çok yol kat ettik. Türkiye’nin sayılı markalarından fason üretim teklif edildi. Ancak bizim hedefimiz belli. Biz marka olmak istiyoruz. Bunu başaracağımıza inanıyorum.
Ticaret ve Sanayi Odası’nda topuk seslerini duymak çok güzel. Biz Kahramanmaraş’ta bir ilki gerçekleştirmek istiyoruz. Kahramanmaraş’ın tarihi dokusu çok güzel. Saraya kadın gönderen nadir Anadolu kentlerinden birisi ve çok eski bir tarihi var. Bu tarihi dokuda hiç gerçekleşmeyen bir restorasyon var. Kahramanmaraş’ta restorasyonu yapılmış bir ev yok. Valiliğimiz bu konuya öncülük ediyor. Biz de, Ticaret ve Sanayi Odamızın desteğiyle bir konağı tarihi dokuya uygun olarak restore edip kadınlarımızı buraya yerleştirmek istiyoruz. Sırma işlerini, evde yaptıkları yöresel yemekleri orada satmalarına imkan sağlamak istiyoruz. Odamız bu konuda bize her türlü desteği veriyor. Konak arayışı içerisindeyiz. Bir "Kadın İŞGEM" projemiz var. Şu an proje yazım aşamasında. Buradan bir şey daha söylemek istiyorum. Girişimci adayı kadınlarımıza KOSGEB’in yeni girişimci desteği kapsamında 4 bin TL hibe, 40 bin TL’ye kadar makine techizat kredisi için başvuruları kabul edilecek. Başvuru formları kayıt masasında var. Çıkışta herkes bu formlardan alsın. Faydalanılabileceğini düşünüyorum. Yalnız imalatçı olma koşulu aranıyor. Bu çalışma ile küçük ölçekli iş kurmak isteyen girişimcimize belki biz de bir destek oluruz diye düşünüyorum. Ayrıca çok farklı iş fikri olan kadın girişimcimize KAGİK olarak para ödülü ve iş danışmanlığı yapmak istiyoruz. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Meliha Okur: (Oturum Moderatörü)
Diğer oturumların başlaması için bu oturum kapatıyorum. Bu güzel davet için teşekkür ediyoruz.
II OTURUM "KADININ İMZASI"
Oturum Moderatörü :Dünya Gazetesi Yazarı – Neşe Sönmez
PANELİSTLER:
Modacı Bahar Korçan,
Günsan Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Günsan Çetin,
Ekol Ofset Yönetim Kurulu Üyesi, İSO Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Kadın Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Ülkü Büyükgönenç,
Dünya Gazetesi Yazarı – Neşe Sönmez (Oturum Moderatörü):
Kadınların destanı yazılmadı ama kadınlar destan yazmaya devam ediyor. Kadınlar sadece bugün değil tarihler boyunca hep var oldular. Ekonomik anlamda, çalışma hayatında, bilim dünyasında, akademik dünyada, sanat dünyasında yer almak için büyük bir mücadele verdi. Hiç kimse kadınlara buyurun gelin demedi. Yıllara yayılan bir mücadeleydi. Mesela kadınların matematik dersi vermesi. Bildiğim kadarıyla yine yıllar aldı. Yani erkekler kadınların matematik kafasına güvenemedi.
Kadınlar sadece iş hayatında üretmiyorlar. Bizler aslında çok daha önemli şeyler de üretiyoruz. Evde ürettiğimiz değerler var. Bir nesil üretiyoruz biz. İnsan kaynağı üretiyoruz aslında. Ev işi yapıyoruz. Eşimizin ve çocuklarımızın ertesi gün işe hazırlanması gibi erkeklerin yapmaya pek niyetli olmadığı pek çok işi biz yapıyoruz. Aslında kadın sadece işte değil evde de çok büyük bir emek harcıyor. Hem işgücü yaratma anlamında, hem de erkek işgücünü yetiştirme, besleme ve onu güne hazırlama noktasında kadının emeği çok büyük. Sonuçta toplum olarak aileyi, toplumu yaratan kadınların ne kadar görünür olduğunu, ya da hak ettikleri yerde olamadıklarını da biliyoruz. Fakat bunun iyi örnekleri de yok değil. Aileyi ayakta tutan, toplumu ayakta tutan üreten ve üretirken yaratıcılığını becerilerini geliştiren kadınlar, bu becerilerini iş hayatına aktarmayı başardılar. Bunlardan bir tanesi Moda tasarımcısı Bahar Korçan. Sadece giysi tasarlamıyor. Aynı zamanda çevre dostu. Poşetlere savaş açarak doğa dostu çantalar tasarladı. Yaratıcılık dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri. Bahar Korçan’a sormak isterim. Kadın evde, sosyal hayatta bu kadar becerikliyken, neden bunu görünür kılamıyor? Görünür kılabilmesi için siz neler önerirsiniz?
Modacı Bahar Korçan:
Öncelikle Kahramanmaraş’ta olmak çok ama çok keyifli. Ben özellikle bu coğrafyadan her toplantı daveti geldiğinde çok heyecanlanıyorum. Elimden geldiği kadar katılmaya çalışıyorum. Bu seferki davet çok özeldi. Çünkü, çok genç bir dostumuzun girişimi ile Kahramanmaraş’ta buluştuk. Bizi bir araya getirdiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Moda tasarımcısı gözü tuhaf bir göz. Size aktaracaklarım başka açıdan aslında. Aslında hepimizin bildiği konular. Belki zaman içinde çok derine inmeyip, farkına varmadığımız konular. Kadın olmak gerçekten çok özel. Çünkü; temelinde yaratım gücü var. Her ne kadar biraz önce kadının 3 çocuk yapmasına karşı çıksam da yanlış anlaşılmasın bu yaratım gücüne anne olmasına son derece saygılıyım. Ve galiba sır da oradan başlıyor. Yaptığım her koleksiyon bir yolculuk aslında. İnandığım bir felsefe var. Bunu hep söylüyorum. Bu "bir" olma felsefesi. Aslında birçok şeyi anlatıyor. Aslında hiçbirimiz ayrı değiliz. Toplumun içerisinde farklı inançta da olsak, farklı dillerde de konuşsak farklı cinsiyette de olsak farklı açılardan bakıyor da olsak neticede bu gezegende, bu evrende hepimiz birbirimize bağlı yaşıyoruz. Bir kere bunun farkında olmak benim bakış açımda birçok şeyi çözüyor aslında. Daha demokratik bir duruş sergiliyor insana. Bu yeni bir şey değil tabi ki. Ben her koleksiyonumda bir yolculuğa çıkıyorum. İşte şiirini yazıyorum, kimi zaman kısa filmi çekiliyor. Masalı var. Bu yolculuk beni Türkiye o kadar olağanüstü bir yer ki, benim ömrüm yetmez hepsini anlamaya. Sene 1997 idi. Ve o dönem özellikle kazıları yeni başlayan Çatalhöyük ile ilgili böyle bir takıntım oldu. O seneki defilemi ona adamak istedim. Bunun sebebi şuydu. Çünkü; Ana Tanrıça orada yaşamış. Aslında hepimizin bastığımız bu toprak, aslında Ana Tanrıça’nın toprağı. Netice beni etkileyen? Ana Tanrıça, enteresan bir oluşum. Müthiş bir sosyal toplum örneği. Bu toplumda bir lider yok. Bir toplum düşünün liderleri yok. Ve kadın egemen bir toplum düşünün. Anaerkil bir toplum düşünün. Ve tek inançları var. Doğaya ve evrene inanıyorlar. Üstünlüğe inanmıyorlar. Dengeye inanıyorlar. Kadındaki doğum gibi ölümü de aynı şekilde karşılıyorlar. Saygı açısından ölülerinden ayrılmamak için evlerinin altına gömüyorlar. Ve zaman geçtikçe, nesiller geçtikçe evin tabanı öyle yükseliyor ki, çatıdan girmeye başlıyorlar. Sanat inanılmaz gelişmiş durumda. İlk dokuma Çatalhöyük’te yapılmış. Ana Tanrıça, benim çok uzun zamandır hayranlıkla okuduğum, her okuduğumda farklı bir şey bulduğum bir oluşum. Ve sonra bakıyoruz sene 2009. bu topraklarda o kadar şey gelip geçmiş ki, öyle bir geçmişe sahip bir toplum. Anaerkil bir toplumdan geliyoruz. Anadolu, anaerkil. Ara ara kızıyorum, çıkışlarım var. Çünkü kadına çok saygılıyım. Neler yapabileceğinin farkındayım. Ve hala kendi eksenimiz etrafında böyle umutsuzca döndüğümüz zaman biz kadınlarımıza çok sinirleniyorum. Elimde değil, sinirleniyorum. Çünkü gücümüzün farkında olmamamız beni üzüyor. Şimdi o kadar enteresan bir yerdeyiz ki, bu güzel topraklarda vermemiz gereken bir sürü daha savaş var. Çünkü etrafta sisteme baktığınızda, dünyada her şeyin çökmüş olduğu andayız. Şaka değil. Kapitalist sistem çöktü. Mentel olarak, strüktürel olarak dünyadaki tüm gerçeklik olarak bütün sistemlerin çöktüğü noktada iken ben bizim üzerimize düşen görevin çok fazla olduğunu düşünüyorum. Onun için her kadın kendi eksenini ve dünyasını yaratıyor neticede. Şu soruların cevabını bulmanız çok önemli: Kimsiniz? Kadın olarak neyi başarmak istiyorsunuz? Neyi yaratmak istiyorsunuz? Yarattığımız sadece çocuklarımız değil. Onlara doğru bir gelecek vermek. Onları doğru bir rol insan modeli ile yetiştirmek. Önce bu toprağa hizmet etmek. Gerçekten Türkiyeli olmayı anlamak. Ayrım yapmadan bu dünyada yürümeyi öğretme. Bunların hepsine baktığımızda temelinde kadın yatıyor. Kadın inanırsa oluyor. Kadın inanmazsa olmuyor. Bunun için bizim cümlelerimizi çok net kurmamız gerekiyor. Ben buna çok inanıyorum. Geçmişe baktığımda insanlar bizden 9 bin yıl evvel bunu çözmüşler. Biz bunu neden çözemiyoruz? Gerçekten traji komik geldi.
Biz bakış açımızla doğru çocuklar yetiştirmek bizim öncelikli görevimiz. Bu ülke için kendi cümlemizi doğru kurmamız lazım. Burada konuşan her arkadaşım size girişimci olmayı önerdi. Aynur Hanımın söylediği gibi, en iyi neyi yapıyorsunuz? Her kadın bir şekilde yemek yapabilir. Bu küçük gibi görünse de çok önemli. Hayatın bir yerinden tutup, kendi dünyanızı var etmeniz lazım. Gerçekten korkmamak gerekiyor. İşte o zaman korkmadığınız zaman kapıları, tabuları yıkıyorsunuz ve size başka bir yol geliyor. Ben mesleğe başladığımda Vitali Hakko gibi olağanüstü bir adamla karşılaşmasaydım belki şu an burada olmayacaktım. Ama sanmayın ki o da bütün kapıları açtı. Çok inatçı biriyim. Allah’tan ki o kapıları açmışım, o tabuları yıkmışım ki bugün sizin karşınızda kelam etmeye sahibim. Bunun için de şükrediyorum. Neticede inandığım bir yolda yürüdüğüm için bazı şeyleri yaptım. Başardım, başaramadım. Bunlar kişisel değerler. Ama neticede inanmak, yürümek ve başarmak gerekiyor. Hepiniz çok özelsiniz. Bir de bu topraklarda olduğunuz için çok özel kadınlarsınız. Bunun kıymetini biliniz derim.
Dünya Gazetesi-Neşe Sönmez (Oturum Moderatörü):
Çok motive eden, cesaret veren bir konuşma oldu. Türkiye’de kadınların hep yaşadıkları olumsuzluklardan bahsederiz ama bu sadece Türkiye ile sınırlı bir sorun mudur, yoksa tüm dünyada farklı boyutlarıyla yaşanıyor mu? Bu soruyu sorduğumuzda deneyimleriyle bizlere yardımcı olabilecek Günsan Hanım var. Günsan Hanım, siz iş gezilerinizde diğer ülkelerde nelerle karşılaştınız?
Günsan Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Günsan Çetin:
Bir kadının ailedeki yeri, sosyal çevrede ve toplumdaki yerini belirleyen en önemli unsur oluyor. Avrupa ülkelerinde yaptığım yöneticilikte Türk kadının hala kendine olan güven eksikliği beni hep üzmüştür. Türkiye şu anda çok ciddi bir değişim geçiriyor. Çağa tekrar kendini adapte ediyor. Kadınlar olarak şunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. Hiçbir hak verilmez, alınır. Biz ancak uğrunda mücadele etmeye hazır olduğumuz haklara sahip olabiliriz ve bizim hedeflerimizi kadınlar olarak çok doğru koymamız gerekiyor. Bu hedefe doğru yürürken de doğrularımızdan asla sapmamamız gerekiyor. Bir söz var; "Minare doğrudur ama minarenin tepesine döne döne çıkılır" diye. Ancak bizim döne döne çıkacak vaktimiz yok. Biz kadınlar olarak hedefimizi koyup, dosdoğru hedefe doğru gitmek zorundayız. Kaybedilmiş çok ciddi yıllar var arkamızda. Bu yılları telafi etmek zorundayız. Kaybedecek zamanımız yok. Türkiye kadını için ailedeki statüsü, toplumdaki statüsü ile eşdeğerdir. Kanunlar veya yöneltmelikler ne söylerse söylesin sosyal çevrede eğer kendi haklarımızı kazanamadıksa ve erkeklerle eşit ölçüde bir yaşamı kendimize layık görmüyorsak, iş hayatında da eşit koşulların istenmesini hak görmememiz lazım. Benim mesajım bu kadar. Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Dünya Gazetesi-Neşe Sönmez (Oturum Moderatörü):
Aileden başlayan mücadele en zoru olsa gerek. İş hayatında belki biraz daha kolay ama, evde kadının kendi statüsünü erkekle eşitleme çabası çok daha zorlu oluyor ama bir kez daha kadın dayanışmasının önemini vurgulamak gerekiyor. Konuşmamın başında kadınların destanı yazılmadı ama kadınlar destan yazmaya devam ediyor demiştim. Belki abartılı olabilir ama kadınların odalarda başlattığı harekatın içerisinde yer almış
Ülkü Hanıma söz vereceğim. Biliyorsunuz Ülkü Hanım İSO yönetimindeki tek kadın üye.
Ekol Ofset Yönetim Kurulu Üyesi, İSO Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Kadın Girişimciler Kurulu Başkan Yardımcısı Fatma Ülkü Büyükgönenç:
Gerçekten burada olmaktan çok mutluyum. Geçtiğimiz günlerde Yavuz Donat’ın köşesinde kadın girişimcilerin mikrokredi ile getirdiği ödülü okudum ve çok mutlu oldum. Ben İstanbul’da doğdum, İstanbul’da büyüdüm. Anadolu’yu pek bilmiyorum ama çok seviyorum, çok merak ediyorum.
Ben İstanbul doğumluyum. 6 çocuklu bir ailenin 3 erkekten sonra gelen kızıyım. Kız çocuğu gibi büyütülmeye çalışıldım ama ben ağabeylerimle büyümeyi tercih ettim. İş hayatına çok erken atıldım.
İstanbul Sanayi Oda’sındaki başarının birinci aşaması TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nun kurulması oldu. Gerçi ben 3 dönemdir sanayi odasında, meslek komitelerinde görev yapıyordum. Bu sene KAGİK ile birlikte büyük bir ivme kazandı bu yarış. Açıkçası bu dönem gençlerin önünü açmayı düşünüyordum. Ancak KAGİK ile birlikte çalışamaya başlayınca tekrar heyecanlandım. Yeni bir grupla yola çıkarak, ciddi bir çalışmaya başladık. Birlikte olduğunuz grup ve tecrübe çok önemli. Büyük odalarda meclis üyesi olmak çok zordur. Meslek komitesine girilir de, meclisi kimse bırakmaz. Yeni arkadaşlar 42 yıllık iş tecrübem nedeniyle meclise benim girmemi uygun gördüler. Bir çekişmeye de girmedik. Seçimlerden bir yıl önce mevzuatta gerçekleşen gelişmeleri hemen mail trafiği ile sektörümdeki arkadaşlara ilettim. Seçme seçilme haklarında temsil ve ilzamı değiştirme yoluna gidersek naylon delegeler çıkabilir, birçok sorunlar çıkabilir. Onun için değiştirmek çok kolay değil ama hepimiz daha duyarlı olur seçimlerden aylar önce temsil ve ilzam yetkilerimizi kontrol edersek seçme ve seçilme hakkınızın olup olmadığını öğrenebilirsiniz. Seçilme hakkı için en az 2 yıl üye olmak gerekiyor, seçme hakkı için de en az 6 ay önceden temsil ve ilzam yetkisi almış olmanız gerekiyor. Biz bu işlemleri zamanında takip ederek tamamlamıştık. Seçimde iki grup olarak yarıştık. İki taraf çok iyi çalıştı. Benim grubum 1 oy farkla kazandı. Tabi 23 Şubat akşamı ben meclis üyesiydim. Bu seçimlerden sonra İSO Başkanı Tanıl Küçük, yönetimde benimle çalışmak istediğini söyledi. Ben büyük bir memnuniyetle kabul ettim. 28 Şubat Cumartesi günü Meclis Başkanı ve Yönetim Kurulu seçimlerinde iki liste yarıştık. Tanıl Küçük’ün başkanlığındaki bizim liste 44 oy farkla seçildi. Tabi zor bir süreçti. İSO Yönetim Kurulu üyesi olarak zor bir göreve seçildiğimi biliyorum. Ama çalışınca her şey oluyor. Sanayi odasına 14 sene önce meslek komitesi yedek üye, asil üye, komite başkan yardımcısı, komite başkanı ve sonunda Meclis ve Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim. Tabi ben sizlere 14 yıl bekleyin demiyorum. Seçimler 4 yıl sonra. Siz şimdiden çalışmaya başlayın. Ben biraz fazla sabırlıyım.
İş hayatında 42 yıldır çalışıyorum. Çok küçük yaşta çalışmaya başladım. Ailemle mücadele ettim. Ailem küçük yaşta çalışmamı istemedi. Ben inatçı çıktım. Ama hayatımın hiçbir döneminde özel bir destek veya özel köstek görmedim. Hiçbir işi yapmaktan kaçınmadım. Yalnızca yaptığım her işi en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Bu da insana her zaman artılar getiriyor, seçilme önceliği getiriyor. Benim anlatacaklarım bu kadar. Bugün burada olmaktan çok mutlu oldum. Potansiyel olduğunu biliyorduk ama göz görünce daha mutlu olduk. İnşallah sizleri her zaman daha kalabalık, daha farkındalık sahibi kadınlar olarak göreceğiz. Ben bugün belli yaşa sahip, belli tecrübeye sahip hem cinsinizi olarak bildiklerimi, tecrübelerimi siz gençlerle paylaşamaya geldim. Sizleri daha fazla hayatın içinde görmek istiyoruz. Israrcı olmaya devam ediniz.
III. OTURUM "KADININ GÜCÜ"
Oturum Moderatörü : Radikal Gazetesi Köşe Yazarı Funda Özkan
PANELİSTLER:
Today & Tomorrow Danışmanlık Başkanı, Karadeniz Holding A.Ş.Yönetim Kurulu Üyesi Selma Akdoğan,
VIP Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Yasemin Pirinççioğlu,
ÇESAV Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Devlet ve Çevre Eski Bakanı Dr. İmren Aykut,
Radikal Gazetesi Köşe Yazarı Funda Özkan (Oturum Moderatörü):
Oturumun çok iddialı bir başlığı var. Kadının Gücü gerçekten de genelde olmayanın veya az olanın toplantısı olur. Erkeklerin gücü diye bir toplantı olmaz. Zaten onların gücü var. Odalara ve borsalara bilindiği gibi erkek hakim. TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nun toplantısından Doğu Anadolu’dan bir kurul başkanı "Erkeklerle kavga etmeyeceğiz, tartışmayacağız, ama ağamsın paşamsın diyeceğiz kendimize yer alacağız. Erkeklerin gözünü korkutmamak lazım."dedi. Biliyorsunuz erkekler şu an kadınlara pozitif ayrımcılık yapıyor. Kadın hakları konusunda lehte konuşuyorlar. Biraz gücümüz olsa bakın göreceksiniz o zaman bu şekilde konuşuyorlar mı? "Ne gerek var canım, eşit şartlarda savaşın" diyecekler. Eminim bir sonraki oda ve borsa seçimlerinde erkeklerden bu pozitif ayrımcılık sözlerini daha az duyacağız.
Kadının gücü derken biz aynı anda 10 işi yapabilme yeteneğine sahibiz. Erkekleri düşünün bir futbol maçını izlerken konuşamıyorlar. Bizim çok yönlü düşünebilme yeteneğimiz var. Toplumun ve çevremizin birden çok fazla beklentisi var. Mesela evde, işte çok çalışkan olacağız. Yorulmayacağız, yorulsak bile yorulduğumuzu söylemeyeceğiz. Usandım, bıktım demeyeceğiz. Çocukların sorumluluğu bizde olacak. Evimiz temiz, kendimiz bakımlı olacağız. Anlayışlı olacağız. Anaç olacağız. Bunların hepsini bir düşündüğünüz zaman çok zor işler. Hepsi ayrı insanın yapması gereken işken, biz bunların hepsini birden yapabiliyoruz. Bu kadar güçlüyken niye acaba siyasette, iş hayatında ve sendikal hayatta var olamıyoruz? Bu biraz kendi gücümüzün farkında olmamamızdan kaynaklanıyor. İstatistiki bilgilere baktığımızda hiçbir yerde yokuz. Oda ve borsa seçimlerinde yüzde 92 bir artış olduğu söyleniyor. Bu başarı gibi söylense de aslında başarı değil. 149 kadın 10 bin erkeğin içinde. Demek ki yokuz. İş kadınları olarak demek ki odalarda yoksunuz. Tabi geçmişte mücadele etmeyip bir yılda da olmuyor. Bu bir süreç. Erkekler hep birlik olmayı başarıyor. Kadınlar bu güne kadar hep evde oturmayı tercih ediyordu. İş hayatında olsa da pek ön plana çıkmayı tercih etmiyordu. Bu oturumda belki biraz hedefe yönelik bir şeyler kafanızda açılabilmesi için sözü Selma Akdoğan’a vereceğim.
Sanmayın ki bütün iş kadınları babadan, kocadan zengin. Benim bildiğim Selma Akdoğan’ın annesi ev hanımı, babası Devlet Demir Yoları’nda memur. Selma Hanım bunun üzerine Avusturya Lisesi’nden mezun oluyor, eğitimini tamamladıktan sonra lojistik de dense Tırcı oldu. Bir kadın olarak tamamen erkek hakim bir sektörde CEO oldu. En üst düzey yöneticiydi. Böyle bir sektörde çalışmak kolay değil. Belki babadan kalsa anlayacaktık. Belki, Selma Hanım bize nasıl girişimci olunur? Sonrasında nasıl ayakta kalınabilir? anlatabilir.
Today & Tomorrow Danışmanlık Başkanı, Karadeniz Holding A.Ş.Yönetim Kurulu Üyesi Selma Akdoğan:
Çok yakın zamanda ben geç de olsa farkına vardım. İş hayatındaki tüm başarılar babamdan kaynaklanıyor. Nasıl derseniz? Bir kere biz hep belli kişiler, çeşitli konferanslarda konuşuyoruz. Kendi kendimize bir görev üstlendik. Rol model olmak. İşte gerek şans, gerek çalışma, gerek fırsatları yakalayarak belli noktalara gelmiş kadınlarımız. Hep rol model olarak çıkıyoruz. Ama aslında rol modelin erkekler olması lazım. Mesela Mehmet Bey çok önemli bir rol model. Çünkü işinin, eşinin, çevresindeki kadınların girişimciliğini, iş hayatında olmasını teşvik eden, kadın-erkek eşitliğini teşvik eden erkek rol modellerine çok ihtiyacımız var. Ben filmi geriye sardığımda bazı sahneler gözüme gelmeye başladı. İşte ilk okuldayım. Babam bana hep hesap yaptırır. Babalar çocuklarıyla başka oyunlar oynarken, babam sürekli kafa çalıştırır. Bana hep "Kızım kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğreneceksin. Sakın kocanın parasına muhtaç olmayacaksın. Okuyacaksın. Çalışacaksın." derdi. bu kadar çalışmamı teşvik eden baba üniversitede okurken, çalışmamı da yasaklamıştı. Ama ondan gizli çalışmaya başladım. Herhalde bunlardan aldığım birikimle içimde müthiş bir çalışma isteği vardı. Çok şanslıydım. Avusturya Lisesi’nin Ticaret Bölümü vardı. Puanı tutturup oraya girebilmek için günlerce uykusuz çalıştım. Hep çalışmak istedim.
Bir kere şunu söyleyeyim. Funda Hanımın bahsettiği nakliye şirketi üniversiteyi bitirdim, çalışmaya başladım. Gerçekten çok enteresandı. Herkes bana ne iş yapıyorsun? TIR şoförü müsün? Sene 1986. Nakliye işi deyince insanların aklına TIR’lar ve TIR’ları süren şoförler geliyordu. Kimsenin aklına gelmedi. 1990’da sektörün derneğine girdim. Yaklaşık salonda 45-50 erkek, kapıyı açtım girdim, en öne oturdum. Bir anda salonda sessizlik oldu. Anladım ki; kadın olarak oraya girince rahatsız ettim. 19 yıllık böyle bir serüvenim oldu. Şirket 12 kişiden 300 kişiye geldi. Yaklaşık 100 milyon dolarlık bir cirodayken nokta koymak istedim. Arkasından kendi danışmanlık şirketimi kurdum. Fakat 3 sene sonra o da bana küçük gelmeye başladı. O arada bir teklif aldım. 45 yaşından sonra enerji sektörünü öğrenmeye başladım. Enerji, finans, turizm işinde yer alan Karadeniz Holdingin Yönetim Kuruluna geçtim. Şimdi tekrardan benim için yeni bir müthiş serüven. Yeni şeyler öğreniyorum. Bununla da kalamayıp 3 ayrı kadın sivil toplum örgütünün üyesiyim. Bunlardan bir tanesi çok aktif olan Avusturya Liseliler Derneği. Kadınlarla ilgili bir şey yapalım dendiğinde ne yapalım derken, ben o arada KAGİDER’in Antalya’da bir toplantısındaydım. Kayseri ve Kütahya’dan kadın girişimciler vardı. Çok enteresan hikayeler anlattılar. Kayserili önde gelen bir işadamının eşi, yıllarca eşine kendi işini kurması konusunda ısrar etmesine rağmen, "Olur mu öyle? Çok ayıp"cevabını aldığını söyledi. Başka bir kadın girişimci ise; "İşimi kurdum, annem babam bunu bütün çevreden gizlediler. Utandılar, söyleyemediler."dedi.
Yani kadının çalışması ayıp. Türkiye’de bir kere bu çıkıyor. Kadının çalışmasının ayıp olması toplumun bir ön yargısı. Toplum, kadınların çalışmasını ayıp olarak gördü. Özellikle Anadolu’da bu ön yargılı anlayış belki daha yaygın. Bu konuda sizler bir şeyler söylemek istersiniz. Bir de biz kadınlar çocukluğumuzdan itibaren bebeklerle büyütülmüşüz. Bize hep evlilik hikayeleri anlatılmış. Nasıl gelin olacağız? Nasıl çocuklarımız olacak? Diğer taraftan da erkek çocuklarla iş kurma konuşulmuş. Biraz önce futbol lafı geçti. Aslında futbol oynamak bir risktir. Oynarken bir risk alıyorsunuz. Ama bebekle oynarken risk almıyorsunuz. Demek ki bize küçüklüğümüzden itibaren bu şeyler öğretilmemiş. Özellikle kız çocuklarımıza okumalarını teşvik etmekte çok yol aldığımızı düşünüyorum. Anneler, babalar kız çocuklarının okutulması konusunda bazı kampanyaların da etkisiyle bir hayli mesafe kat etti. Ama bir yandan da görüyoruz ki diplomalı ev hanımı sayısı hızla artmakta. Diplomaları topluyoruz; lise, üniversite, hatta mastırlar. İnanılmaz paralar harcanıyor ve sonra ev hanımı olunuyor. Şimdi ev hanımlarını küçümsemiyorum. Asla amacım küçümsemek değil. Ama üretkenlikten uzak olunduğunu düşünüyorum. Ve bizim ülkemiz için kadınların evde oturmasının fazla lüks olduğuna inanıyorum. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 20 civarında. Yani beş kadından biri çalışıyor. Mesela şirketinizde beş kişiye para ödüyorsunuz ama sadece birinden iş istiyorsunuz. Dördünden istemiyorsunuz. Bu ülke, kadınlar için para harcıyor, bir yatırım var. Tüm toplum için bir para harcıyor. Ama üretilmiyor. Biz Türkiye olarak bu lükse sahip değiliz, üretmek zorundayız. Bunun için tüm toplumun bireyleri olarak hepimizin üretmesi lazım. Onun için kadının iş hayatında olmasını ben kendi adıma çok önemsiyorum. Bunun için çeşitli şapkalar altında çalışıyorum.
Konuşmamı fazla uzatmak istemiyorum. Her şeyden önce bilinçlenme şart. Burada oturan herkes birer anne. Her şeyden önce çocuklarımıza çalışma fikrini aşılamamız lazım. Çalışan Türkiye’de kadınların da mutlaka çalışması gerektiğini, kadınların çalışmasının utanılacak bir şey olmadığını, çevrelerimizi ikna etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Radikal Gazetesi Köşe Yazarı Funda Özkan (Oturum Moderatörü):
KAGİK ile birlikte bir çerçeve çizildi. Kadınlar bir araya gelmeyi yavaş yavaş öğrenmeye başlıyor. Asıl bundan sonra iş başlıyor. Bundan sonraki yapılacak iş, siz girişimci kadınlara, girişimci adayı kadınlara nasıl şirket kurulurdan, nasıl sekreter eğitilire, nasıl pazar bulunurdan nasıl finansman bulunura kadar devam eden bir süreç. Güç birliğini sağlayacak kurullar olacak. Diğer kadın örgütleri de bunu yapıyor. Belki KAGİK’in bundan sonraki o bilgi ağından çok daha fazla yaralanmanız gerekiyor.
Kadınların çalışan olarak en yoğun olduğu iki sektör tekstil ve konfeksiyon ile turizm sektörüdür. Belki bunun nedeni kadınlar sofra kurmasını, temizlik yapmasını bildiğinden midir artık bilmiyorum. Turizmde bu kadar çok kadın var ama kaç tane yönetici var? Oranı ne? Bununla birlikte bu oturumda hayat hikayelerinden ziyade daha çok öneri getirebilmek olduğu için; "Bölgede turizm yatırımını nasıl yapabiliriz? Nelere ihtiyaç olabilir? Bu konularda önerileri almak için sözü VIP Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Yasemin Pirinççioğlu’na vermek istiyorum.
VIP Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Yasemin Pirinççioğlu:
Kendi şirketimde 150 kişi çalışıyor. Zaman zaman büyük organizasyonlarda geçici elemanlarla birlikte 1500 kişiye kadar da çıkıyor. Çalıştırdığımız gençler veya ev hanımları oluyor.
Bizim işimiz turizm. Turizm çok geniş bir yelpazeye hitap eden bir meslek. Bu mesleğe küçük yaşta başladım. Aslında çok anlatacak hikayem var. Fakat burada sizlere hitap edebilmek için bir silsile hazırladım. Şöyle başlamak istiyorum. Hayatta her ne yaparsak yapalım, hangi meslek olursak olalım Türkiye’nin bir vatandaşı olarak ben her zaman kendime ben kimim? Nerden gelirim? Geçmişim nedir? Nereye giderim? Hedefim ne? Niçin oraya gidiyorum? Ne gibi çıktılar alacağım? Bunu nasıl ölçümleyeceğim? diye düşünüp konuşmuşumdur. Buraya gelirken dahi zor günlerimde, sabah 04.00’te kalktığımda "Evet ben oraya gidiyorum, tamamdır, kesindir." dedim, kalktım geldim. Bir hedefim vardı inşallah o hedefe hep beraber ulaşacağız. Ben de bu yılların birikimini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bana da bu fırsatı verdiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Size hemen soruyla devam edeceğim. Siz kimsiniz? Sizleri tanımadık bugün. Keşke sizleri tanıma fırsatımız ve zamanımız olsaydı. Sizler neler yaparsınız? Hedefiniz hayatta nedir? Nereye gidiyorsunuz? Şu anda dünyanın için bulunduğu sosyo-kültürel değişimin farkında mısınız? Kendinizin farkında mısınız? Dönüyorum dönüyorum geliyorum Kahramanmaraş’tayız. Konumunuz nedir. Civar illere göre rekabet konumunuz nedir? Türkiye’deki durumumuz nedir? Türkiye’nin çevre ülkelere göre konumu nedir? Globalleşen dünyada konumu nedir? Bunu kendinize, ailenize, okulunuza, derneğinize her an sorup, Türkiye’nin en büyük hadisesi kimliğinin yeniden tariflenme projesidir bence. Bu yapılmamaktadır. Önceki oturumda pazarlama konusu soruldu. Her türlü pazarlama çalışmasının altında bu tarifler yatar. Bu tariflerde yerimizi, pozisyonumuzu belirlersek ne iş yapıyorsak yapalım, bu tariflerin faydalı olacağına inanıyorum.
Oturumumuzun konusu kadının gücü. Kadının gücünün bu tariflerden gelebileceğine inanıyorum. Yatırım yapma gücünü nerden buluyorsunuz? Sorunun cevabı kendinize ait olmayan paralarla yatırım yapabilirsiniz. Fikirlere yatırım yapma imkanı var. Buna yatırımcı bulma imkanı var. Bu güç sizin içinizde. Onu iyi bilirseniz, kadının gücünü kullanmayı bilirseniz başarı kaçınılmaz. Bu gücün üç yerden geldiğini düşünüyorum. Özgüven… Özgüven… Özgüven… Ama sadece özgüven yeterli değil. Hiçbir zaman da yeterli değiliz. Ben her zaman yetersiz olduğumu tespit edip daha iyi nasıl yaparımı çalışmış bir insanım. Eğitim… Eğitim… Eğitim. Eğitimin, bilginin, öğrenmenin sonu yok. Bilgi hemen şuracıkta. Bilgiye ulaşmayı bildiğiniz zaman, o bilgi zaten özgüveni getiriyor. Tarifler, özgüven ve eğitim üçü bir araya geldiği zaman o büyük güce sahip olabiliyor kadın.
Ben 12 yaşıma kadar Amerika’da büyüdüm. Türkiye’ye geldiğimde çok zorlandım. Türkçeyi baştan öğrenmek zorunda kaldım. Eğitimimin önemli bir kısmını Fransa’da tamamladım. Amerika, Kanada ve Londra’da çalıştım. Neticede Türkiye’ye geldim. Benim tercihim Türkiye’de yaşamaktı. Ben Türk olmaktan, Türkiyeli olmaktan, Türk kültürünün mirasçısı olmaktan büyük gurur duydum. Annem babam bizi bu memlekete hizmet etmek için getirdi. Bu memlekete hizmet etmekten büyük gurur duyuyorum.
Yaptığımız iş şekli hizmet sektörü. Etkinlik yönetimi yapıyoruz. Asıl işimiz Türkiye’yi yurt dışında tanıtmak. Yurt dışından turist, seyyah getirmek. Kongre turizmi yapmak. Etkinlik yönetimi yapmak. Bunun için de halkla ilişkiler yapmak. Bütün bu işi satabilmek için biz yurt dışında Türkiye’yi tanıtmak mecburiyetindeydik. Onun için ben Türkiye’de kadınlar ne iş yapabilir diye düşündüğüm zaman Türkiye için "5 t" ticaret, turizm, tarım, tekstil, tanıtım. Tarım göz ardı edilen, beğenilmeyen bir sektör. Tarımda Avrupa topluluğunun en muhteşem bahçesi olabileceğimizi, bahçeleri ile ünlü bir ülke iken, tarımı bu kadar zenginken, geriye kendi kendimizin götürdüğü ve kadınlarımızın çok başarılı olup çağdaş tarım yapabileceği bir ülkede, hatta bunu turizmle yabancıyı getirip o tarım alanlarında yabancıyı çalışmak gibi bir takım girişimler, yani tarım ve turizm yatırımı yapabileceğiniz bir şehirdesiniz. Uçaktan gelirken öyle gördüm burayı. Yatırım sorusuna cevaben tarım, ticaret, turizm, tekstil ve bunun tanıtılması için de tanıtım. Tanıtım için de tarihimizi, geçmişimizi bilmezsek geleceğimizi hazırlayamayız. Gelecek nesillere bu gururu vermeliyiz ve tarihimizi bilmemiz lazım. Yeni çağdaş Türkiye tarihimizi ve onun süreçlerini bilmemiz lazım. İçindeki o zengin dokuya sahip olmamız lazım. Hatırla Türkiye. O kadar medeniyetler geçmiş ki, o kadar güzel şeyler üretmişiz ki. Biz bunları unutmuşuz. Sandıkları açın ve içinden çıkartın. Ve tanıtımını yapın. Her ürettiğimiz ürünün, her yöremizin her bireyin bir hikayesi var. O hikaye zenginliğimiz. Bu hikayelerden alacağımız güçle işlerimizi çok güzel yapabiliriz. Odaklanmamız lazım. Odakların içerisinde müthiş hikayelerle satış yapabiliriz. Satışa döndüremiyoruz Türkiye’yi maalesef. Devletimizin halen turizm ve kültür alanında bir pazarlama mastır planı yok. Bir mimari sitilimiz yok. Şimdi Türkiye’nin neresine giderseniz gidin evler hep birbirine benziyor. Eskiden öylemiydi? Kalmadı. Yemeklerimiz, diyoruz. Onları unuttuk. Kadınlar artık pişirmiyor, hamburger ve pizza yiyoruz. En kolayı bunlar. Bu tip kadın programlarında en büyük eksikliğin erkeklerin olmayışında görüyorum. Böyle günlerde eğer erkekler bizi ciddiye alıp gelmezlerse kendi kendimize davul çalarsak hiçbir şey olmayacağını rica ediyorum. Aynur Hanımdan rica ediyorum. Sadece Rifat Hisarcıklıoğlu’nun olduğu değil, Başbakan’ın da olduğu kadınlar günü istiyorum. Çünkü, onlar burada bulunarak değişim altını imzalaması lazım. Tabi bizim kendi dersimize çalışmamız gerekiyor.
Radikal Gazetesi Köşe Yazarı Funda Özkan (Oturum Moderatörü):
Şimdi iki şey söylemek istiyorum. Birincisi ben lise 2’de okurken VIP Turizm’in yer hostesliğini yaptım. 15-16 yaşından beri çalışıyorum ama bende hiç müteşebbis geni olmadı. Hiçbir zaman da olmayacak. Asla kafam ticarete ermez. Sizleri böyle dinlediğim zaman çok hoşuma gidiyor. Bir kere bu müteşebbis genimizin farkına varmamız lazım. Bu özel bir şey. Herkeste olan bir şey değil. Eğer bir iş kurduysanız ve en azından bir süre batırmıyorsanız o gücün farkında olup devam etmek gerekiyor. Bir kere buradan özgüven taşımak gerekiyor. İkinci nokta ise maalesef ki erkekler ilgi göstermiyorlar. Belki de şu aşamada üsttekileri ikna etmek de bir avantaj. İşte Rifat Bey, bu işe destek olmasaydı asla Türkiye genelinde Kadın Girişimciler Kurulu oluşturulamazdı. Mehmet Balduk Bey, destek olmasaydı şu an burada olamazdık. İlk başta nedense böyle başkanlar, liderler vasıtasıyla yürüyeceğiz. Ondan sonra tabana doğru inşallah gideceğiz. Şimdi sözü İmren Aykut Hanıma veriyorum.
ÇESAV Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Devlet ve Çevre Eski Bakanı Dr. İmren Aykut:
Kadının gücü deyince ekonomik gücünü sizler temsil ediyorsunuz. Ve çok saygı duyuyorum. Kadının girişimci olması gerçekten çok büyük cesaret isteyen bir iş. Onun yanında bilgi beceri bir takım yetenek ve nitelik isteyen bir iş. Gerçekten zor bir iş. Onu başarmış en güzel örneklerini dinliyorum. Bana moral geldi. Çünkü akıllı, bilgili, kabiliyetli ve gurur veren kadınlar konuştu. İkincisi kadının fiziki gücü. O konumuz dışında. Ve bir de siyasi gücü. Yani ülke yönetimine en üst karar mekanizmasına katılabilmekteki etkinliğinin ne olduğuyla ilgili gücünden bahsedeceğim.
Rakamlara baktığımızda binde 55, binde 36 gibi temsil var. Kadınların yerel yönetimlerde en büyük temsil oranı yüzde 2.4. Demek ki yokuz. Halbuki yerel yönetimler çok önemli. Kadınların belediye meclis üyeliğindeki oranı batıda % 40’lara varıyor. Hatta İskandinav ülkelerinde %50’leri geçen ülkeler var. Çünkü yerel yönetimler kadınların ihtiyaçlarına en fazla cevap veren yönetimler. 24 saat kadını ilgilendiren konular yerel yönetimlerde çözülüyor. Burada yokuz. En faydalı ve etkin olacağımız yerde yokuz. İkinci kademe Türkiye Büyük Millet Meclisi. Geçen seçimde 50 kadın milletvekili meclise girdi diye çok sevindik. Bunun oranı yüzde 9. Düşünün daha yüzde 10’u bile bulamamışız. Bir de hükümette kadının durumu. O tam bir dram. 1923’ten 1987’ye kadar Türkiye 45 hükümet görmüş. Bir tek kadına sandalye verilmemiş. Kadın bakanımız yok. 1987 yılında 47. hükümet Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını bana verdi. Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir kadın hükümette yer almış oldu. 12 Eylül harekatından sonraki yani 2 yıl ülkedeki birçok demokratik haklar kısıtlandığı, işçilerin grev hakkının olmadığı, ekonomik baskılarla zorlandığı bir dönemde Tabii ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev almak talihsizliğin en büyüğü. Çok zorlandım. Fakat benim sendikacılıktan gelmem işleri biraz kolaylaştırdı. 15-16 yıl sendikacılık yapmıştım. Eğitimim de, uzmanlık alnım da sendikacılık endüstri ilişkileri. Sendikacılık hayatım boyunca bütün ömrüm gecekondularda, fabrikalarda geçtiği için halkla çok yakın ilişkilerim vardı. Tabi bu siyasi hayatta başarıya büyük katkı yapıyor. Evvela halkla nasıl konuşacağınızı bileceksiniz. Ama halk dediğiniz zaman bu homojen bir kitle değil. Bunun esnafı var, çiftçisi var, genci var, yaşlısı var, kadını var erkeği var, şuralısı var, buralısı var, çok değişik tipteler. Bütün bu kitlelere kendinizi beğendirmeniz ve sevdirmeniz gerekiyor. Doğrusunu isterseniz bizim zamanımızda da her ne kadar liderin himmetine iş kalıyorsa idi ise de bugünkü kadar değildi. Yine iyi kötü kendi gücümüzü de gösterebilerek mesela tabanda politika yapabilirsiniz. Bir de lider bazında politika yapabilirsiniz. Bizde politika iki türlü yapılır. Başka ülkelerde bir türlü yapılır. Halka dayanırsın, gidersin kendini kabul ettirirsin, tabanın olur. O zaman lider karşı koyamaz. Bu ikinci yol çok zorludur. Bu kadar heterojen yapıda insanlarla bir ortak nokta bulacaksınız. Ve o sizi benimseyecek. Bunun için çok içten olacaksınız. İçten olduğunuzu hissettirmeniz lazım. Tabana dayalı olarak siyaset yapmak gerçekten zor.
Bir de sadece lideri etkilemekle olur. Türkiye’de genellikle öyle yapılıyor. Ben 500 bine yakın gece kondu gezdim. Bir arkadaşım "Benim bir seçenim var. Genel Başkanı memnun edersem tamam." dedi. gerçekten de 2-3 dönem milletvekili oldu. Biz süründük. Ama ne süründük. Bu şekilde bir politika çok zor ve fedakarlık istiyor ama kalıcı olabiliyorsunuz. Ben 5 dönem parlamentoda bulundum. 20 yıl bu çok uzun bir süre. 25 yıllık politika hayatım var. Hükümette o günden bugüne bir defa 2 olduk ama 3 kadın olamadık. Erkekler bir iskemleyi vermek istemiyor. Rekabetin en şiddetli yapıldığı yer siyasi alandır. Kadınlar biraz bundan kaçıyorlar. Şimdi her hükümet mecburen bir kadın bakan alıyor. Hiç olmazsa Kadın Sorumlu Devlet Bakanı yapıyor. Bu bir taneyle olmuyor. Bu sayının biraz artması lazım. Dünyaya karşı bunu yapmamız lazım. Hiç olmazsa Kültür Bakanı, Turizm Bakanı bunlar uygun şeyler.
Cumhuriyet 1923’te kurulduktan sonra 46’da kadınlar gelebildi. 1923’te saltanat kalktı, cumhuriyet yönetimi geldi ama demokrasi gelmedi. Çünkü, 1924 anayasası göre 18 yaşını doldurmuş her erkek oy verir. Şu yaşı dolduran, şu kadar oyla erkek şuraya seçilir hükmü var. Yani 1923’ten 1936’ya kadar Türkiye’de Cumhuriyet rejimi var ama demokrasi yoktu. 05 Aralık 1934’te 1924 anayasasının 10. maddesi "her erkek" kelimesi çıkarıldı böylece ülkede yaşayan her bireyin oy verme hakkı doğdu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti demokrasi ile donatıldı. Bunun için 5 aralık tarihine fevkalade önem veriyorum. Türkiye’nin demokrasiye geçtiği tarihtir. Fakat biz bugüne kadar bunun idrakine varamadık. Aslında 5 aralık kadınların seçme ve seçilme hakkı verilme günü değil. Kadın hakları günü değil. Biz kadınların kusuru biz bunu kadın hakları günü gibi kabul ettik. Yine burada yaptığımız gibi kadın kadına oturup yıllarca toplantılar düzenledik. Kadın hakları dedik. 5 Aralık demokrasiye adım atma tarihidir. 29 Ekim ne kadar önemliyse 5 Aralık aynı derecede önemlidir. 5 Aralık’ı 29 Ekim gibi aynı coşkuyla günlerce kutlamalıyız. Toplantılar paneller düzenleyerek kadınlara demokrasiyi anlatmalıyız. Bizim esas sorunumuz demokrasi. Kadının güçlenmesinin tek yolu demokrasinin etkinleşmesi, derinleşmesidir. Başka türlü bizim gücümüz olamaz. Bakın 1923’ten 1934’e kadar sıfırız. Erkekler seçiyor, erkekler aday oluyor. Bizim de ülkenin yönetimine çok büyük ve geniş bir beşer unsur olarak fikrimizi ve yeteneklerimizi aktarabilmemiz lazım. Hiç kimse, hiçbir ülke kadın olmadan ekonomik kalkınmanın sağlayacağını sanmasın. Mutlak surette kadın iş gücünün ekonomiye katılması gerekiyor. Hiç kimse sosyal gelişmesini kadını bertaraf ederek yapabileceğini zannetmesin. Ekonomik kalkınmanın da, sosyal gelişmenin de anahtarı kadındır. Bu bakımdan ben çalışan kadını da, çalıştıran kadını da nerdeyse kutsal sayıyorum, çok çok takdir diyorum. Muhakkak çalışması gerektiğini söylüyorum.
Parlamentoda yüzde 9 kadın oranı var. 50 kişi hiçbir şey değil. Mandela Güney Afrika Devlet Başkanı olmasından kısa süre sonra ben oraya değişik sebeplerle davetli olarak gittim. 400 kişilik meclisin 100’ü kadın. Yüzde 25’lik bir oran. Bizim 550 kişilik mecliste kadın 6 kişiydi. Çok üzüldüm. Düşünebiliyor musunuz? Ben söylemeye utandım.
Dünya istatistiklerinde hep sondan 5. veya 6. durumdayız. Çünkü, oranımız 50 kadınla yüzde 9. Böyle bir tablo ile AB’ye kabul edilmemiz söz konusu bile değil. Onların ortalaması yüzde 17, biz yüzde 9’lardayız. Şimdi kadının hiç olmadığı veya yok denecek kadar az olduğu bir alan siyaset. Siyasette yoksanız da ülkenin kaderini oluşturan kararlar mecliste alınıyor. Mecliste alınıyor. Orda sözünüz geçmiyor. Bu yüzden muhakkak orada sayıyı artırmak lazım. Kadınlarımızın buraya girmesi lazım. Girin, kaybedin ziyanı yok. Kadınların kusuru hemen moral bozukluğuna uğruyor, duygusal tepkiler gösteriyorlar. Buna gerek yok. Seçime giren kazanır da kayıp da eder. Son olarak TOBB’un müteşebbisinden bahsetmek istiyorum. Bu çok umut verici ve sevindirici bir teşebbüs. Şimdi bu kurulun kurulması kadın girişimcilerin yolunu hem aydınlatacak, hem yüreklendirecek, hem de yol gösterecek bir uygulama oldu. Girişimcilik yeteneği olup da fırsat bulup bunu ortaya koyamayan kadınların keşfedilmesi de mümkün olacak. Kadın bugüne kadar siyasette olduğu gibi ekonomik olarak da destek almış değiller. Kredilerlerle, teşviklerle, özel bazı kararlarla teşvik edilmediler. Onların teşvik edilmesi gerekiyor. Odaların kadınlara özel destekler vermesini istiyoruz. Çünkü birçok ülkede özel krediler var, kredi veren özel bankalar var. Bizde bir şeyler oluyor ama bu çok yetersiz. Yeterli seviyeye çıksın istiyoruz.
Ben kadınların siyasete girmeleri konusunda çok çaba gösterdim. Yargıda sayıları artsın diye uğraştım. Hiçbir yerde yokuz. Ekonomik gücü sağlayarak ülke olarak ekonomik gücünüz yoksa nasıl dünya siyasetinde kalırsanız, kadın olarak da ekonomik gücünüz yoksa siyasette çok ciddi yer alamazsınız. O bakımdan güçlenmeniz lazım. Girişimci kadınlarımızı destekliyorum. Kendi imkanlarım çerçevesinde desteklemeye de devam edeceğim. Bu fırsatı bize verdiğiniz için emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
İKV Uzmanı Zeynep Özler
AB’DE KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ
İKV, 1965 yılında İstanbul Sanayi Odası ve İstanbul Ticaret Odası’nın girişimleriyle;
Türk iş dünyası adına AB ve Türkiye-AB ilişkilerini izlemek, değerlendirmek, kamuoyunu bilgilendirmek ve Türk özel sektörünü AB nezdinde temsil etmek amacıyla kurulmuştur.
Hedefler:
Türkiye’nin AB üyelik sürecini kolaylaştırmak ve hızlandırmak;
AB üyelik sürecinde, Türk iş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının etkin katılımını sağlamaktır.
Araştırma, yayın, proje, toplantı, seminer vb.
İKV Brüksel Temsilciliği (1984)
AB’YE KATILIM MÜZAKERELERİNDE SON DURUM
SOSYAL POLİTİKA VE İSTİHDAM
Açılış kriterleri
Müktesebatın uygulanmasına yönelik bir stratejinin geliştirilmesi (özellikle kayıtdışı istihdam ile mücadele alanında); kadın-erkek eşitliği ve sosyal diyaloğun sağlanması,
kadın istihdamını merkeze alan bir istihdam stratejisi ve sosyal koruma politikaları oluşturulması,
Sendikal Haklar alanında uluslararası standartlara ulaşılması.
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ YOL HARİTASI (2006-2010)
Öncelikli alanlar:
Ekonomik bağımsızlık
Özel yaşam ile profesyonel yaşamın uyumlaştırılması
Karar alma mekanizmalarında eşit temsil
Cinsiyet temelli tüm şiddet türlerinin ortadan kaldırılması
Cinsiyet temelli önyargıların giderilmesi
Dış politika ve kalkınma politikalarında cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi
Kadın Erkek için Eşit Ekonomik Bağımsızlık
Lizbon hedeflerine ulaşılması 2010 hedefi: %60
Eşit işe eşit ücret- % 15 oranında ücret farkı !!!
AB’deki girişimcilerin yaklaşık %30’u kadın.
Çeşitli zorluklar
Yoksulluk riski kadınlar için daha yüksek (sosyal güvenlik sistemleri)
Sağlık açısından kadınlar dezavantajlı
Birçok ayrımcılıkla mücadele (göçmenler ve etnik azınlıklar)
Özel ve profesyonel yaşamın uyumlaştırılması
Esnek çalışma saatleri
Demografik düşüş; kreşlerin yaygınlaştırılması
Daha fazla erkeğin ebeveynlik izni kullanması/ yarı zamanlı çalışması
Karar alma mekanizmalarında eşit temsil
Sivil toplum, siyaset ve kamuda üst düzey yönetimde kadınların temsil sorunu- demokrasi açığı"
İş yaşamında verim ve yenilikçiliğin artması için dengeli katılım ve terfi süreçlerinde şeffaflık
Kamu sektörü araştırmalarında, üst düzey pozisyonlarda %25 oranında kadın istihdam edilmesi
Cinsiyet temelli şiddet türleri
Kadın sünneti, erken ve zorla yapılan evlilikler
Kadın ticareti
Cinsiyet temelli önyargılar
Eğitim ve kültürel normlar: geleneksel cinsiyet rollerinin dışına çıkan eğitim olanaklarının teşviki
İşgücü piyasasında: Kadınlar, halen DİKEY ve YATAY ayrımcılığa maruz kalıyor (sektör/kurumsal hiyerarşi)
Medya
Dış politikalarda cinsiyet eşitliğinin teşviki
TR için AB müktesebatına uyum
AB mevzuatının gözden geçirilmesi
Gender mainstreaming (cinsiyet eşitliğinin tüm politikalara dahil edilmesi)
Bilinç artırılması/Farkındalık yaratılması
Veri toplama/Araştırma
AB genelinde kıyaslanabilir veri üretimi, cinsiyete dayalı veri üretimi ve paylaşımı
Araştırma- 7. Çerçeve Programı
Finansman:
Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü (Litvanya)
Yaklaşık 50 milyon luk bütçe
PROGRESS (2007-2013)
Yapısal Fonlar ( Özellikle Avrupa Sosyal Fonu)
İŞ YAŞAMINDA KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ
Topluluk mevzuatının sadeleştirilmesi ve basitleştirilmesi
Halihazırdaki 7 Direktifin tek bir metinde toplanması
2006/54/AT sayılı Direktif
Amaç: İş yaşamında cinsiyet eşitliğinin sağlanması
İstihdama erişim (mesleki eğitim dahil)
Çalışma koşulları (ücret)
Sosyal güvenlik hakları
KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI
AB-27’de Durum:
%53,6 (2002)
%57,3 (2006)
%58,3 (2007)
KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI
Kadın ve erkek istihdam oranları arasındaki farkın en düşük olduğu üye ülkeler:
Finlandiya
İsveç
Litvanya
Farkın en fazla olduğu üye ülkeler:
Malta
Yunanistan
İtalya
İspanya
AB’DE İSTİHDAM UÇURUMU GİRİŞİMCİLERİN ORANI
Avrupa Kadın Girişimciliğini Geliştirme Ağı (WES)
Kuruluş tarihi: 2000
Mevcut kadın girişimcilerin görünürlüğünün artırılması
Kadın girişimcilerin sayısını artırmaya yönelik uygun ortamın yaratılması
Avrupa Komisyonu İşletme ve Sanayi Genel Müdürlüğü
30 üyeye sahip (AB ülkeleri, Avrupa Ekonomik Alanı üyeleri ve aday ülkeler)
Avrupa Kadın Girişimciliğini Geliştirme Ağı
Kadın girişimcilere ilişkin istatistiki veri ve ortak göstergelerin geliştirilmesi
Kadın girişimciliği alanında çalışan dernekler ile işbirliği
Yol gösterme (mentoring) ve danışmanlık desteği
Potansiyel kadın girişimcilere yönelik eğitici ve bilinçlendirici programlar
Başlangıç aşamasından itibaren mali destek
İhale fırsatlarına erişim
Tüm yaşlarda girişimciliğin özendirilmesi
Avrupa Kadın Girişimciliğini Geliştirme Ağı
Bilgi değişimi; uygulama ve deneyimlerin paylaşımı
WES 2007 raporu
İyi uygulama örnekleri (İtalya, İzlanda, Slovenya, İsveç, İspanya, İngiltere)
İlham almak için ulusal raporlar"
http://ec.europa.eu/enterprise/entrepreneurship/support_measures/women/documents/wes2007.pdf
Avrupa Komisyonu Raporu
http://ec.europa.eu/enterprise/entrepreneurship/support_measures/women/documents/women_innovators_and_entrepreneurship.pdf
14 AB üye ülkesindeki kadın yenilikçiler (women innovators) ve girişimciliği ele alıyor
Bilim ve teknoloji alanında kadın girişimcilerin desteklenmesi
Başlıca engeller ve politika önerileri
Avrupa Komisyonu Kadın Girişimcilik Portalı
http://ec.europa.eu/enterprise/entrepreneurship/support_measures/women/womenentr_portal.htm#Projects%20related%20to%20women%20entrepreneurs%20and%20female%20entrepreneurship
Komisyon tarafından yürütülen "Kadınlar arasında girişimciliğin teşvik edilmesi"projesi, kadın girişimciler arasında ağ kurmanın (network) ve bilgiye erişimin teşvik edilmesi gerektiğini gösterdi
Siteden bu alandaki ulusal ve uluslararası temsilci örgütleri, ağlar, projeler ve faaliyetler hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşma imkanı
Kadınlar ve Girişimciliğe İlişkin GEM 2007 Raporu
41 ülkeyi kapsıyor
Ülkeler arası girişimcilik oranları arasındaki farkın ölçülmesi; buna yol açan etmenlerin belirlenmesi ve girişimciliği artırmaya yönelik politikaların tespit edilmesi.
Maaşlı bir işte çalışan (tam ya da yarı zamanlı) ve sosyal ağlara sahip kadınların, girişimci olma oranları 3-4 kat daha yüksek
Kadın girişimciler; iş sahibi olmayan kadınlara kıyasla daha az, erkeklere oranla daha fazla başarısızlık korkusu hissediyor
Latin Amerika ve Karayip ülkelerindeki kadın girişimciliği oranları, Avrupa ülkelerindekinin 2-3 katı!
http://www.gemconsortium.org/about.aspx?page=special_topic_women
Avrupa Profesyonel Kadınlar Ağı
En iyi 300 Avrupa şirketinin yönetim kurulunda yer alan kadın oranı % 9.7 (2006’da %8.5 iken)
Toplam 5146 yönetim kurulu üyesinden sadece 501’i kadın!
Şampiyon Norveç % 44.2…
Kaybedenler İtalya (%2.1) ve Portekiz (% 0.8)
www.europeanpwn.net
Küresel Cinsiyet Uçurumu 2008 Raporu
Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayımlanıyor (bu sene 130 ülke)
"Cinsiyet Uçurumu Lideriyiz"
başlıklarını hatırlıyoruz geçen seneden"
Türkiye açısından son durum:
Kadınların işgücüne katılımı ve fırsatlar açısından 124. sırada (118.)
Eşit işe eşit ücret 85. sırada (47.)
1. Norveç
2. Finlandiya
3. İsveç
Türkiye’nin solladıkları (!): Mısır, Fas, Benin, Pakistan, Suudi Arabistan, Çad, Yemen.
AB’de Krize Çare Bulundu!
3 Mart’ta kadın-erkek arasındaki ücret uçurumuna karşı kampanya başlatıldı (Almanya %23).
Komisyoner Vladimir Spidla: Krizle mücadele etmenin en iyi yolu kadın istihdamını artırmak…
Çalışabilir yaş grubunda istihdam edilen kadın oranı % 58; erkek oranı % 72
Kadınlarda yarı zamanlı çalışma oranı % 31, erkeklerde % 7.
Finlandiya’da 15,000 KOBİ üzerine yürütülen çalışma
Kadınlar tarafından yönetilen KOBİ’lerin %10 oranında daha verimli olduğu ortaya koyulmuş
Kadınlar daha az risk alıyor, daha uzun vadeli düşünüyor…
AVRUPA KADIN LOBİSİ
Kadın girişimciliği alanında lobi faaliyetlerine ağırlık vermeyi kararlaştırdı
Kadın girişimciliğini olanaklı kılmak (garanti fonlarına, kredilere erişim)
Kadın girişimciliğini görünür kılmak
Girişimcilik ödülleri için erkeklerle eşit sayıda kadını teşvik etmek, onların fuarlara katılımını desteklemek
Medya ile işbirliği yapmak
Kadın girişimciliğine duyarlı politikalar üretmek