12 Ekim 2006’da bizleri derinden yaralayan ve ne amaç güttüğü belli olmayan "Ermeni Soykırımını Red Yasası" insan haklarının ve demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa’nın göbeğindeki Fransa Parlamentosu’nda kabul edilmiştir. Daha önce ABD Kongresi’nde gündeme gelen bu ve buna benzer tasarılar ne yazık ki ülkemizin gerek ekonomik gerekse de siyasi zafiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bildiğiniz gibi, Türkiye ekonomisi çok kırılgan ve dışarıdan bulunan kaynaklarla döndürülmeye çalışılmaktadır. Bu da ulusal politikaların hayata geçirilmesini zorlaştırmakta, iç ve dış tehditlere karşı mukavemeti zayıflatmaktadır.

Ancak, bu tür olaylara karşı tepkimizi hem politikaları oluşturanlar hem de uygulayanlar kadar toplumun her kesimi göstermelidir. Elbette ki, bu tepkilerin oluşmasında ve yönlendirilmesinde yöneticilere büyük rol düşmektedir. Hem içeride halka karşı yatıştırıcı, teskin edici ve kendine güven sağlayıcı söylemler verilmeli, hem dışarıda daha aktif ve etkili bir siyaset izlenmelidir.

Şu anda toplumun büyük bir kısmında Fransız mallarına ve şirketlerine karşı boykot beklentisi oluşmaktadır. Fakat bu tür bir tepki, artık çok uluslu şirket niteliği kazanmış ve sektörler itibariyle ülkemizde birçok işletme açarak istihdam sağlar durumda olan Türk niteliğindeki şirketleri de zor durumda bırakacaktır. Burada ayırım yapmamız gerekmektedir. Türk şirketlerine ve sektörlerine zarar vermeden daha akılcı stratejiler izlenmelidir. Fransızları boykot edelim derken kendi şirketlerimizi, işçilerimizi zarara uğratma ikilemine düşmememiz gerekmektedir.